Olay Aydın, Köşk ilçesine bağlı Karahayıt köyünde geçer. Ayşe ve Mehmet aynı köyün çocuklarıdırlar. Bütün oyunlarda beraber oynarlar, biri olmadan diğeri hiçbir oyuna katılmaz. Kavga dahi etseler küs kalamazlar. Aileleri çok sıklıkla görüşmektedir. Birbirlerinin işlerini görmektedirler.
Zamanla çocukluk yaşları geçer; büyüyüp serpilmeye başlarlar. Artık çocukluk oyunları oynanmaz. Görüşmeler azalır. Evlilik çağları gelmiştir. Ayşe'nin pek çok isteyeni olur fakat hiçbirisine evet demez. Bu arada Mehmet askerdedir. Asker dönüşü köyün ileri gelenleri ve aileler görüşür ve iki genci birbirine nişanlarlar. Nişan hediyeleri arasında Ayşe'nin Mehmet'e verdiği mendil, bir de Mehmet'in Ayşe'sine aldığı oyalı gırebi vardır. Ayşe gırebi başından hiç çıkarmaz. O gırep onların sevgisinin adeta simgesi olur.
Yazın Aydın'da malum iş güç zamanıdır. İncirler ermiş, toplanmayı bekler; pamuklar ekilmiş, çapalanmayı; zeytinler de Eylül Ekim ayına hazırlık bakım ister. Bu ürünler ne kadar çok olursa, genç kızların çeyizi de o kadar bol olur derler. Ayşe de annesi ve kızkardeşleri ile pamuk çapalamaya gider. Sıcaktan bunalan Ayşe annesinden izin alarak Menderes kenarına gider. Elini yüzünü yıkar. Başından hiç çıkarmadığı gırebini çözer ve çalılığa takılır. Biraz daha eğilip saçlarını ıslatmak ister. Menderes alüvyonlu bir yapıya sahiptir. Kaygan toprağa basar Ayşe ve bir anda bulanık Menderes sularına gömülür.
Annesi uzun süredir ortada görünmeyen Ayşe'yi merak eder. Hep beraber aramaya çıkarlar. Ta ki kızkardeşi çalıya takılı gırebi bulup ayak izine bakınca olay anlaşılır. Hemen Mehmet'e haber salınır ve aramaya başlarlar. Gündüzler geceye, geceler de sabaha varmaz. Herkes büyük bir sıkıntı ve heyecanla beklemektedir. Son bir ümit...
Ve o ses ''Ayşe bulundu !!!" Sonrasındaki sessizlik...
Ayşe'nin cesedi üç gün aradan sonra Germencik kıyılarında balıkçılar tarafından bulunur. Üzerinde gırebinden başkaca eksiği yoktur. Sırma saçları tel tel çözülmüştür. Gözleri de adeta Mehmet'ini ararcasına açık kalmıştır.
Aileler perişan, feryatlar ağıtlar yakılır. Kara haberi duyan köy halkı ağlar. Ama elden ne gelir. Mehmet son kez Ayşe'sine bakar, içi kavrulur, elini saçlarına doğru götürür.
Ama dokunamaz bile kahrolur....
Ayağa kalkar ve ağzından şu cümleler dökülür.
"Zalım Menderes, kuruyası menderes, nettin Ayşem'i? İnşallah senin de dalların budakların kurur da susuz; benim gibi yarsız kalırsın!"
Gökyüzünde yankılanan bu ses "Bulanık Menderes" türküsüne zemin hazırlar.
Ayağına potini giymiş yürümüş Sırma saçlarını çözmüş sürümüş Üç etek fistanını giymiş bürünmüş Tarla kenarına gırebi düşmüş
Oy menderes menderes bulanık menderes Sende bencileyin yarsız kal birez
Çeyizi sandıkta basılı kaldı Mehmet'in gözleri sulara daldı Kara haberi duyan buna ağladı Bulanık sular Ayşe'yi yardan ayırdı
Oy menderes menderes bulanık menderes Sende bencileyin yarsız kal birez |