Bu türkü, 19 Şubat 1968 tarihinde Elazığ Yemeniciler Çarsısında bir gece bekçisi tarafından gizlice arkasından vurularak öldürülen Elazığ'lı kabadayı Zülküf Kar için çıkarılmıştır.
Zülküf Kar 1934 yılında Elazığ’ın Yığıki (Aksaray) mahallesinde doğmuştur. Bir evin bir tek oğludur. Okuryazar olacak kadar okumuştur. Babası İslam Bey, Erzurum'dan gelmiş ve Elazığ’a yerleşmiş bir PTT memurudur. Çocukluğundan itibaren pervasız ve korkusuz, fakat mert ve dürüst bir yapısı vardır. En ufak bir kavgada onunla başetmek mümkün olmaz. Daha kendisi gençliğe adım atarken babası ve annesi aralıklarla vefat eder. İri yapılı ve kuvvetli bir genç haline gelince, Elazığ’ın bazı eğlence mekanlarına takılmaya başlar. Elazığ gazinolarında eğlenmek için arkadaşları ile beraber olduğu zamanlar yaşanan bazı kavgalarda cesareti ve mertliği ile kendisini gösterir ve kısa zamanda kabadayı olarak tanınır. Takım elbise giyen yakışıklı bir delikanlıdır.
Daha on sekiz yaş civarında iken uzun boylu, kıvırcık saçlı 100 kg ağırlığında güçlü kuvvetli yakışıklı bir yapısıyla kabadayı olarak tanınmaya başlar.Zaman içerisinde Elazığ’ın eğlence aleminde bir çevresi olur. Sorunu olanlara kendi usulü ile yardım eder. Bunun karşılığında da eğlence dünyasının bazı yetkilileri bazen isteyerek bazen de istemeyerek kendisini maddi olarak beslemeye başlarlar.
Bir zaman sonra Ankara'da ve bazı diğer illerde de eğlence sektörünün bazı alanlarına gider ve oralarda da arkadaşlar edinir. (Karslı kabadayı Küret Cemali en samimi arkadaşlarından biriymiş. Ara sıra Ankara'da ve Elazığ’da buluşurlarmış.) Artık belli çevrelerden bir nevi haraç alabilen, bazı eğlence yerlerine direkt olarak hükmedebilen ve epeyce maddi olanaklara kavuşan bir kişi olur.
Mahallesinde ve yörede fakir ve ihtiyaç sahiplerine maddi yardımlarda bulunur.Odunu kömürü olmayanların kışlık yakacaklarını alır. Benzeri konularda bir yardımsever olarak birçok kişinin yardımına koşar ve bu yönüyle garibanlar ve aç sahipleri tarafından sevilir ve taktir edilir. Kabadayıdır ama kesinlikle çok dürüst, güvenilir ve namuslu bir insandır. Bir keresinde Ankara'da bir gazinoda eğlenirken çıkan kavgada iki kişi ölür ve kendisi de on beş yerinden yaralanır. Fakat tedavi olduktan sonra iyileşir ve tekrar Elazığ’a döner.
Bu arada Elazığ’ın eski Gölcük Sinemasının karşısında Keban Taksi adında bir taksi durağı açarak onu çalıştırmaya başlar. Beş sene civarında bu taksi durağını işletir. (Bilindiği gibi o zamanın taksileri hep İmpala, Chevrolet gibi taksiler idi).
Yığıki’nin bahçelerinde bazen klarnetçi Mevlüt Canaydın ve benzeri bazı mahalli müzisyenlerle sofralar kurup meşkler de yaparlarmış.
0 yıllarda taksi az olduğu için mahalleler ve köyler arasında ulaşım için daha çok fayton kullanılırmış. Durumu iyi olanların genelde tanıdığı ve güvendiği bir faytoncusu varmış. Faytoncu Hilmi’de Zülküf'ün faytoncusu imiş. Bir gün Yığıki de bir bahçede eğlenirken faytoncusunu bir şey almak için carşıya göndermek ister. Faytoncu Hilmi itiraz edince kızar ve palaskasından tutarak onu oradaki ağacın dalına asar. Tanıyanlar gücü ve kuvvetinden bahsederken bu hadiseyi örnek gösterirler.
Genellikle tek başına gezermiş. Mecbur kalmadıkça silah taşımaz ve kullanmazmış. Gazino aleminde ve eğlence sektöründe yaşadığı olaylarda çok karşı karşıya gelmiş olacak ki, zabıta ile arası pek iyi değilmiş. Ağa, bey ve devlet yöneticileri ile herhangi bir samimiyet kurarak işlerini yürütme yoluna pek girmezmiş. 1968 yılına geldiğinde Erzurum'dan akrabaları olan bir bayanla nişanlanmış. Aynı yıl şubat ayının ondokuzunda Elazığ Demir Gazinosunda eğlenirken birilerinin sataşması üzerine kavgaya karışmış. (Bu sataşmanın kendisinden rahatsız olan o zamanın Elazığ’ın bazı çevrelerinin kuryeleri tarafından kasıtlı olarak çıkartıldığı söylenmektedir). Gece saat 02.00 civarında asayiş yetkilileri kendisini sorgulamak istemiş. Fakat cesur ve gözü pek Zülküf'e fazla yaklaşmamışlar. Zülküf'se üzerinde silah olduğu için gazinoyu terk edip Elazığ Yemeniciler çarşısına doğru uzaklaşmaya başlamış. Yerde çok kar ve buz varmış. Bir ara ayağı bir buz parçasına takılınca kayıp düşmüş. Arkasından yetişen gece bekçisi Ali Koç, gizlice arkadan beynine ateş ederek öldürmüş. (Bu bekçi ise, Zülküf'ün o kış yakacağını alarak yardım ettiği bekçiymiş).
Dürüst, namuslu,güvenilir ve başkasının malına ve mülküne tecavüz etmeyen ve fakir ve muhtaçları kollayan Zülküf'ün, bu şekilde nişanlıyken arkasından habersizce beynine sıkılan bir kurşunla daha 34 yasında iken öldürülmesi, kısa zamanda Elazığ’ın her yanında üzüntüye sebep olmuş. Bir nevi Elazığ ayağa kalkmış.
Cenazesi Yığıki yeni mezarlığına kaldırılırken binlerce insan eşlik etmiş. (Fakat ailesinden pek kimse yokmuş. Zaten iki kız kardeşi çok önceleri (1950'lerde) Bursa'ya yerleşmiş.
Elazığ’da halen sadece dayısı oğulları vardır. İşte bu acıklı son nedeniyle meçhul bestekarlar Zülküf'e ağıtlar yakmaya başlamış.
Bu ağıt daha sonra sevilen mahalli sanatçı Sıtkı Demirci tarafından, 1969 yılında bir Elazığ ezgisi olarak plağa okunmuş. Plağın çıkmasından sonra ezgi çok yayılmış ve o günden sonra defalarca kayıtlara ve bantlara geçecek şekilde mahalli sanatçılarca okunmuştur.
Halen de Elazığ mahalli sanatçılarının repertuarlarında yer bulan ve seslendirilen bir ezgi olmaya devam etmektedir. |